Tanıdık Bir Sızı: Aşina’nın Fısıltısıyla Gelen Yalnızlık

Selin Baycan – Aşina**
Bazı şarkılar ilk duyduğun anda sanki yıllardır içindeymişsin gibi sarar seni. Hiç duymadığın bir ezgi, hiç dinlemediğin bir ses ama bir yerlerden tanıdık. İşte Selin Baycan’ın “Aşina” adlı şarkısı tam olarak böyle bir deneyim sunuyor: hafızanın kıyısında dolanıp duran, yıllar öncesinden kalma bir sızı gibi.
Baycan’ın vokali, müzikal anlamda yalın ama duygusal olarak oldukça yoğun bir düzlemde seyrediyor. Özellikle şarkının ilk yarısında o kısık ama net tonuyla bir hikâyeyi anlatmaktan çok, bir duyguyu yaşatıyor. Bunu bir anlatıdan çok bir iç monolog gibi kurgulaması da şarkının samimiyetini artırıyor. “Aşina” sözcüğü şarkının ruhunu taşıyan bir metafor haline geliyor: tanıdık ama uzak, yakın ama dokunulmaz.
Lal Records etiketiyle yayımlanan bu çalışma, prodüksiyon anlamında da göze çarpan bir sadeliğe sahip. Şarkının hiçbir anında duygunun önüne geçmeye çalışan bir efekt, bir abartı yok. Müzikal arka plan, Selin’in vokalini destekleyecek şekilde neredeyse görünmez olmuş. Bu cesur bir tercih. Çünkü dinleyiciyi tamamen söz ve sesle baş başa bırakmak, dikkat dağıtıcı unsurları ortadan kaldırarak şarkıyı ruhsal bir alana taşıyor.
“Aşina”, zamanın içinde sıkışmış duyguların ses bulduğu bir yer gibi. Belki bir ayrılığı, belki de hiç gerçekleşmemiş bir yakınlığı anlatıyor. Ama bunu didaktik bir dille değil, sezgisel bir akışla yapıyor. Dinleyiciye açıklamalar sunmak yerine, kendi anlamını yaratabileceği boşluklar bırakıyor.
Şarkının finaline doğru gelen hafif tempo kırılması, aslında duygusal bir yükselme yaratıyor. Ama bu yükselme bir patlamadan değil, bir kabullenişten geliyor. “Aşina”, aşka değil, hatırlamaya dair bir şarkı. Ve bu yüzden etkisi zamana yayılıyor; dinledikçe değil, unuttukça büyüyor.