“Yorgunum… Ama hiçbir şey yapmadım ki?”


Modern yaşamın getirdiği yoğun tempo, artan sorumluluklar ve sürekli uyarana maruz kalma, bireylerde psikolojik yorgunluğu her geçen gün artırıyor. Klinik Psikolog / Psikoterapist Dr. Yasemin Meriç Kazdal, zihin yorgunluğunu azaltmanın yollarını paylaştı.
“Bugün hiçbir şey yapmadım ama çok yorgunum…”
Bu cümleyi son zamanlarda siz de sıkça kuruyorsanız, yalnız değilsiniz. Modern yaşam, yalnızca bedenimizi değil, zihnimizi ve duygularımızı da tüketiyor. Fakat hâlâ çoğumuz yorgunluğu sadece fiziksel eforla ilişkilendiriyoruz. Oysa görünmeyen, adı konmayan yorgunluklar da var. Ve onlar en az kaslarımız kadar, belki daha da fazla yoruyor bizi.
YORGUNLUK SADECE FİZİKSEL DEĞİLDİR Yorgunluk, çoğu zaman çok çalışmakla ya da hareketli olmakla özdeşleştirilir. Oysa uzun süreli stres, içsel çatışmalar, duygusal yükler ve sürekli tetikte olma hali de insanı yorar. Üstelik bu tür bir yorgunluk, fark edilmesi en zor olanıdır. Dinlenilmez, görülmez, söze dökülmez. Ancak beden bir noktada sinyal verir: baş ağrısı, mide krampları, uyku bozuklukları…
Bu noktada kendimize şu soruyu sormamız gerekir: “Gerçekten yorgun değil miyim, yoksa hissettiğim yorgunluk başka bir isim mi taşıyor?” ZİHİN VE DUYGU YORGUNLUĞU KENDİSİNİ NASIL GÖSTERİR? Birey, günlük hayatında fiziksel olarak aktif olmasa da zihinsel ve duygusal olarak yoğun bir efor harcıyor olabilir. Bu durumun belirtileri çoğu zaman göz ardı edilir çünkü görünmezdirler. Oysa etkileri oldukça somuttur:
Hafıza zayıflığı Motivasyon düşüklüğü Dikkat dağınıklığı İştah ve uyku düzensizlikleri Tahammülsüzlük ve öfke patlamaları Anksiyete atakları Ağlama krizleri Depresif duygudurumlar
Tüm bunlar, zihinsel ve duygusal kapasitemizin tükendiğine dair bedenin ve ruhun verdiği uyarılardır. YORGUNLUĞUN FARKLI YÜZLERİ Bazı yorgunluk türleri vardır ki, çok sessiz gelir. Ancak etkisi yaygındır ve derindir: Şefkat yorgunluğu Duygusal emek veren meslek gruplarında (psikologlar, sağlık çalışanları, öğretmenler) sıklıkla görülür. Başkalarının acılarına eşlik etmek, empati kurmak bir süre sonra içsel kaynakları tüketebilir. Endişe yorgunluğu Sürekli bir “ya bir şey olursa” hâli içinde yaşayan bireylerde rastlanır. Geçmişin yükü ve geleceğin belirsizliği arasında sıkışmışlık duygusu, zihni sürekli meşgul eder. Kararsızlık yorgunluğu Karar verememek de zihni tüketen bir durumdur. Özellikle “her şeyin mükemmel olması lazım” düşüncesiyle hareket eden kişilerde daha sık görülür. Sürekli alternatifler arasında kalmak, zihinsel enerjiyi hızla tüketir. Dinlenmeyi erteledikçe… Dinlenmek sadece uzanmak ya da tatil yapmak değildir. Asıl mesele, zihni ve ruhu da dinlendirmeyi öğrenmektir. Dinlenmeye zaman ayırmayan bireylerde bu döngü başlar: Yorgunluk kalıcı bir hâl alır. Bedensel ve ruhsal belirtiler kronikleşir. Verim düşer, motivasyon azalır. Duygu durum bozuklukları (anksiyete, depresyon vb.) gelişebilir. PEKİ NE YAPMALI? Bu döngüyü kırmanın ilk adımı, kendi içimize dürüstçe bakmaktır. “Ben aslında neden yorgunum?” Bu soruya verilen cevap, dinlenmeye açılan ilk kapıdır. Herkesin ihtiyacı farklıdır: Kimi için bir yürüyüş, kimi için sessizlik, kimi için profesyonel destek… Ama hepsi önce bir içgörüyle başlar. Unutmayalım: Yorgunluk bir zayıflık değil, bir işarettir. Görülmek, fark edilmek ve önemsenmek isteyen içsel bir çağrıdır.